Bir güzellik yarışmasında jüri üyeliği yapmak için geldiği Türkiye’de sergilediği samimi ve mütevazı tavırları ile hepimizin dikkatini çekti Paris Hilton. O ana kadar çoğunlukla skandalları ile tanıdığımız Paris, canlı yayında oryantal yapacak kadar “bizden” bir imaj çizerek, Türk insanının gönlünü kazandı.
Yüzündeki saflık derecesindeki masumiyetle, Anadolu’nun bağrından kopup gelen, içten ve temiz bir kızcağız görünümündeki Paris Hilton, çoğumuzu hayrete düşürdü. Bu kız, o meşhur “skandallar kraliçesi” olamazdı!
Aslında Paris, çoktan o defteri kapatmış, hatta hiç açmamış (!) gibi görünüyordu. Sinema ve müzik dünyasında yakaladığı başarılardan sonra, artık bir önemi yoktu belki de; ne sanal alemi birbirine katan videolarının ne de hapiste geçirdiği zor günlerin.
Ülkemizden bir “rüzgar gibi geçmiş” olsa da, 2 Mayıs’ta gösterime giren “The Hottie and The Nottie” (Seksi ve Çılgın) filmiyle yeniden gündemde “dünyanın en çok fotoğraflanan kadını” Paris Hilton.
“The Hottie and The Nottie” bir çeşit “güzel ve çirkin” komedisi. Konusu itibariyle hiç kafa yormadan izleyebileceğiniz, eğlenceli bir romantik komedi. Filmde güzelliği ile erkekleri büyüleyen Cristabel Abbott rolünde izleyeceğimiz Paris Hilton, daha önceki sinema deneyimlerinin de yardımıyla, rolünün hakkını veren bir performans sergiliyor. Elbette ki, rolünün çok da üzerinde çalışılacak bir yanı yok ancak yine de beyazperdede sırıtmıyor Paris.
Filmde Paris’in canlandırdığı Cristabel’in, onsuz bir adım bile atmayacak kadar bağlı olduğu, en yakın arkadaşı June Phigg rolünde Christine Lakin çıkıyor karşımıza. Sorun şu ki; Cristabel ne kadar güzelse, June da bir o kadar çirkin. Başlarda güzeller güzeli Cristabel’e yakınlaşmak için, ‘çirkinlik abidesi’ June’a erkek arkadaş ayarlamaya çalışan, ancak sonraları June’un ruhundaki güzellikleri keşfederek, aradığı aşkın onda olduğunu farkeden Nate Cooper rolünde ise Joel David Moore’u izliyoruz.
İzleyiciye kavratılmak istenen mesaj ise çok açık: “Yüzü güzel olan kırk gün, gönlü güzel olan kırk yıl sevilir”. Elbette ki yapımcılar, son yıllarda giderek bir hastalığa dönüşen “güzelleşme” sevdasına kapılan bayanlara (hatta baylara), rahatlatıcı bir mesaj vermekten ziyade; Paris Hilton ismi üzerinden para kazanmanın derdinde.
Esasında bu filme önyargısız yaklaşabilirseniz, benzeri birçok romantik komedi filminden aldığınız tadı, bir nebze de olsa yakalamanız mümkün. Altı çizilesi replikler ya da iddialı oyunculuklar beklemeden, gülümsemek ve görsel açıdan hoş vakit geçirmek düşüncesindeyseniz; sinemada harcayacağınız iki saat kayıp olmayacaktır sizin için.
Aşk, güzellik ve kendine güven gibi evrensel temalar üzerine yoğunlaşan “The Hottie and The Nottie”nin çekim süreci Los Angeles’ta 21 günde tamamlanmış. Kadroda Paris Hilton gibi bol malzeme çıkarılacak bir ismin bulunması sebebiyle, muhtemel paparazzi saldırılarını önlemek için ekstra güvenlik önlemleri alınmış. Buna rağmen Paris Hilton’un çalıştığı her gün, setin çevresini yüzlerce paparazzi, ellerinde kamera ve fotoğraf makineleriyle kuşatmış.
Paris’in filmde en zorlandığı anlar ise; Ocak ayının buz gibi soğuğunda, küçücük beyaz bir bikini ile oynamak zorunda kaldığı sahne olmuş.
Yönetmeninden yapımcısına, set görevlisinden başrol oyuncularına; tüm ekibin eğlenerek tamamladığı “The Hottie and The Nottie”, gösterimde olduğu süre içerisinde Türk izleyicisinden nasıl bir reaksiyon alacak, birlikte göreceğiz.
Bugüne kadar birçok alanda ismini duyuran yüksek sosyete mensubu, şarkıcı ve oyuncu Paris Hilton; 2 Mayıs’ta gösterime giren son filmi “The Hottie and The Nottie”den önce, başta “The House of Wax” adlı gerilim filmi olmak üzere “Raising Helen”, “Zoolander”, “The Cat in the Hat” ve “Wonderland” gibi yapımlarda ve “The Simple Life”, “The O.C.”, “Las Vegas”, “Veronica Mars” ve “The George Lopez Show” gibi televizyon dizilerinde rol almıştı.
Bana kalırsa, 27 yaşındaki genç yıldızın hayatında yaptığı en iyi şey Ağustos 2006’da çıkardığı, kendi adını taşıyan albümünde yer alan ve bir dönem radyoların gözdesi konumundaki “Stars Are Blind” adlı şarkısıdır. Dikkat çekici sahnelerden oluşan siyah-beyaz klibi ile kan akışımızı hızlandıran Paris, şarkıyı da oldukça hoş yorumlamıştı, ne yalan söyleyeyim.
Aynı zamanda kitap da yazan Paris Hilton’un “Confessions of an Heiress” adlı ilk kitabı Eylül 2004’te piyasaya çıktıktan hemen sonra New York Times Best Seller listelerine girmişti, belirtmekte fayda var.
Şarkıları, filmleri, kitapları ve skandalları ile meşhur Paris, kozmetik sektörüne de el atmış durumda. Kendi adını taşıyan üçüncü parfümü, Ekim 2006’da Paris Hilton markasıyla, kozmetik mağazalarındaki yerini aldı.
Yukarıda bahsi geçen onca işin arasında, artık skandal yaratmaya bile vakti kalmayan Paris, ne kadar kazandığı ile ilgili sorulara, “Günde bir milyon dolar civarında kazanıyor olabilirim” şeklinde iddialı bir cevap vererek, show dünyasının en yüksek ücretli yıldızlarından biri olduğunun da altını çiziyor.